21 Ocak 2007 Pazar

Savas alanlari - Radikal'den

Dünyada Irak Afganistan ve Filistin'in başını çektiği 40'a yakın sıcak bölge bulunuyor. Bunlar Ortadoğu, Afrika ve Asya'da yoğunlaşırken, kimisi en sert dönemini yaşıyor, kimi bölgelerde büyük trajedilerin ardından silahlar azar azar susuyor, bazı bölgelerde ise imzalanan ateşkeslere aldırmayanlar kan akıtmayı sürdürüyor:
İsrail-Filistin: Elli yıldır Ortadoğu'daki hemen hemen tüm savaşların çıkış noktası olan İsrail-Filistin çatışması hâlâ son bulacak gibi gözükmüyor. 2006'da en kanlı yıllarından birini geçiren Filistin'de en az 660 kişi İsrail güçleri tarafından öldürüldü. Bunlardan 141'i çocuk. Aynı dönemde Filistinliler tarafından öldürülen İsraillilerin sayısı ise 17 sivil, 6 güvenlik görevlisi olmak üzere toplam 23.

Irak'ta 650 bin sivil öldü
Irak: ABD işgalinin ardından iç savaşa doğru sürüklenen Irak'ta da durum farklı değil. Üç yıldır devam eden işgalin ardından ölen Iraklı sivillerin sayısı 650 binlerle ölçülürken, ABD'nin kaybı da üç bini aştı. ABD yönetimi, bu bataktan çıkabilmek için son çare olarak 21 bin 500 askerini daha Irak'a yollama kararı alırken, devrik lider Saddam Hüseyin'in 'göstere göstere' idam edilmesi yeni bir öfke dalgasının fitilini ateşledi.
Afganistan: ABD'nin müdahalesi sonrası NATO'nun denetimine devredilen Afganistan'da da savaş giderek şiddetleniyor. Özellikle ülkenin güneyinde güçlenen Taliban, bölgedeki NATO güçlerini zora soktu. Zaman zaman ölü sayıları Irak'la yarışır hale geldi. Olan yine arada kalan sivillere olurken, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birçok ülke ABD'nin ısrarlı çağrılarına rağmen çatışma bölgelerine asker göndermeye yanaşmıyor.

Karabağ'da 15 yıllık sorun
Dağlık Karabağ: Azerbaycan-Ermenistan arasında 15 yıldır 'dondurulmuş çatışma bölgesi' olarak statü sorunu çözülemediğinden silahlar zaman zaman konuşuyor. Bölge kısa süre önce tek taraflı referandumla anayasa kabul etti.
Çeçenya: Rus işgali altındaki ülkede silahlar susmuyor. Çeçenler Aslan Mashadov ve Şamil Basayev'siz direnişe devam ederken, 10 yıllık bilanço 230 bin can kaybı.
Somali: Afrika Boynuzu'ndaki savaşların en tazesi Somali'de. Halk desteğiyle ABD destekli savaş ağalarını yenen Birleşik İslam Mahkemleri (BİM), komşu ülke Etiyopya'nın işgaliyle dağılıp gerilla savaşına başladı. ABD özel timleri de ülkede Kaideci avına çıktı.
Sudan: 21 yıllık çatışma 1.5 milyon cana mal oldu. Darfur'da Hartum rejimine ayaklanan siyah Müslümanlarla çatışmalarda 400 binden fazla insan öldü, 2 milyon kişi mülteci konumuna düştü.
Ruanda: 1994'te etnik Hutuların Tutsilere soykırımıyla 800 bin insanın can verdiği Orta Afrika ülkesi hâlâ sıcak bölge. Yönetiminin eyaletlerin sınırlarını etnik yapılara göre tekrar düzenlemesi, çatışmaları azaltsa da, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC) sınırında iki kabilenin çatışmaları bitmiyor.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti: 2003'teki barış anlaşması ve geçici hükümet kurulmasına karşın çatışmalar sürüyor. 1994'te Ruanda'daki Tutsiler DKC'ye kaçınca en az 4 milyon kişinin öldüğü savaş başladı. Koltan, elmas gibi zengin madenlere sahip olan DKC'ye komşu ülkeler de müdahale etti. Ülkenin güneydoğusundaki Hutularla, Ruan'daki Tutsiler hâlâ karşı karşıya geliyor.

Afrika'da gerilim sürüyor
Burundi: Orta Afrika'da dünyanın en fakir ülkelerinden Burundi'de de aynı senaryo yaşanıyor. Belçika sömürgeciliğinin Tutsi azınlığı kayırmasıyla çıkan iç savaş 2005'te kâğıt üzerinde bitse de zaman zaman hortluyor. 15 yıllık Hutu-Tutsi savaşı 300 bin can aldı.
Keşmir: İki nükleer güç Hindistan ile Pakistan'ın paylaşamadığı ve uğruna iki kez savaştığı bölge... 1989'dan beri iki taraftan 100 bine yakın insanın hayatına mal oldu.
Sri Lanka: Tamil Kaplanları, ada ülkesinin kuzey ve doğusunda bağımsızlık için 21 yıldır savaşıyor. Bilanço 60 bin ölü.
Kolombiya: Hükümet, sağcı milisler ve solcu gerillaların 40 küsur yıllık iç savaşı, 100 binden fazla can aldı. Yılda en az 3 bin kişi ölürken, milyonlar mülteci haline geldi. Farc gerillalarıyla barış görüşmeleri 2002'de çökerken, sağcı hükümeti ABD destekliyor. (Dış Haberler)

20 Ocak 2007 Cumartesi

buyuk buyuk

Dunya duzeni ne ara kim tarafindan kurulmus birseydir mirim soyler misiniz bana? Ulkelerin cikarlari - daha dogrusu bireyler icin ulkelerinin cikarlari - diye birsey varoldugu surece bu dunya boyle - savaslarla, oldurmelerle, kavgalarla, fakirlikle, haksizliklarla- kavrulup gidecek kendi yaginda. Ulkelerin cikarlarindan once, bireyler kendi cikarlarinin ucunun nereye dayandigini bilmedikleri, kestiremedikleri surece, baskalariyle birarada yasamayi bilmedikleri, ogrenmedikleri surece bu dunya boyle - mutsuzlukla, aciyla, kavgayla, kanla- kavrulup gidecek bizleri de alip icine.
Her birimiz olan biteni degistirme gucune sahibiz. Ancak - bunun basarili olmasi, kalici ve surekli olmasi icin iki sey gerekiyor: birini sevmek ve "oteki"nin varligini istemek. Her kisi icin uygulanabilir iki sey. Ve her kisi uyguladigi surece dunyayi daha guzele dogru degistirecek iki sey.
Tek korkum genetik. "Kotu"luk denilen seyin genetik olmasi korkutuyor beni. Ama yine de otokontrolu olan, dengesi herkesi yaklasik ayni oranda mutlu eden bir isleyiste kotuluklerin de buyuk olcude kontrol altina alinabilecegine, kotuye meyillerin isleyise ayak uydurabilecegine, saklandiklari yerlerden hic cikmayacaklarina inaniyorum. "O yapiyor ben neden yapmayayim" dusuncesinin "iyi" - yani herkesi yaklasik ayni oranda mutlu eden, herkese ayni sansi taniyan: demokratik bir isleyis- bir yonde de, iyiye yonelmek icin de varolabilecegini dusunuyorum.
Kisa ve uzun vadede hem bireyin kendisi hem de herkes icin olabilecek en iyi duzenin demokrasi oldugunu dusunuyorum ben. Isterse dunya melegi, adalet timsali biri ciksin gelsin, adam etsin butun ulkeleri; insanlar demokrasinin farkina varmadikca o duzen surup gitmez, o biri olunce simdiki halini gelir bulur.
Saygi duymali insan kendinden baska varliklara da. Ve birini sevmeli; ister yar, ister anne baba, ister kardes, ister dost olsun sevdigi. Birini seven birey bir baskasi tarafindan sevilen birine kiyamaz gibi geliyor bana; cunku sevdigini kaybetmenin acisi ne menem birseydir anlar, hissedebilir:
"Iki kisi, duruyorlar orta yerde: bir metro duragi, durakta yalnizlar. Birinin elinde silah digerine dogrultmus tutuyor, silahi dogrulttugu kisinin yuzu yan donuk ona bakmiyor. Yo, biri daha var; yalniz degiller. Basina silah dogrultumus olanin arkasinda, biraz uzaginda duruyor. Gozleri kipirtili - hani su Japon cizgi filmlerinde aglayan karakterlerinki gibi. Ben diyor, silahi tutana, onu seviyorum. Ben, diyor, sana hicbir sey yapmadim, ama sen simdi benim sevdigimi vurursan bana en buyuk kotulugu yapacaksin. Ocunu, sana yaptiginin bedelini, ofkeni, hakkin oldugunu dusundugunu ondan degil benden almis olacaksin. Ben, onu seviyorum."
Ulkelerden bahsetmiyorum ben; insanlardan bahsediyorum. Birini sevmek ve kendinden baska varliklara saygi duymak; onlarin varligini, onlarin da kendi gibi haklara, kosullara sahip olabilme sansini-ozgurlugunu (Ayni haklara ve kosullara sahip olarak baslarsin yola, sonra herkes kendi yeteneklerine gore kosullarini gelistirir. Adalet herkesin bu haklari ve kosullari birbirine saygiyla, digerininkini yok etmeden kullanmasi icin calisir.) istemekten bahsediyorum.
Ulke politikasindan sozetmiyorum; birey politikasindan soz ediyorum. Buyuk buyuk laflarmis gibi duruyor bunlar ama degil; kucuk, sadece kisilerin kendi icin laflar; senin, benim icin laflar.