9 Mayıs 2007 Çarşamba

dunya nasil isliyor -1

Basliktaki soruyu baslik mi yapsam, bir konu kategorisi mi bilemedim. Zira bu konu uzar gider, bitmez. Ya da belki oyle degil; birkac cumleyle ozetlenebilir herseyin altinda yatan. Belki korkutucu olan ikincisi, cunku bu kadar temel, bu kadar genel-gecer, islerligi olan, iki cumleyle ozetlenebilecek bir prensip varsa ona karsi cikmak da, degistirmek istemek de, degistirmeye calismak da zor, cok zor. Moral bozuculuk adina soylemiyorum bunu. Oyle temel birsey insanin aklina "dogaya karsi cikmak" sozunu bile getirebiliyor; hani insanin dogasinin olaylarin isleyisinde etken genel bir yapisi var ve biz ona karsi cikarak insan dogasina karsi cikmis oluyoruz gibi duruyor. Yine de, yani iki cumlelik bir neden varsa da herseyin altinda, degistirilemez olmadigina, "doga kanunu" olmadigina, "kader" olmadigina inanmak istiyorum ben.

Uzun zaman bekledim buraya bir yazi daha yazmak icin. Ilk yazi payesini verdigim, umutla yazdigim etkinlik iptal oldu. Onunla ilgili yazmak istedim, elim varmadi, vardiginda ifadelerimi ozenle secebilecegim bir uygun bos zaman araligi bulamadim. Derken, benim uzun yolcuklar yaptigim, dunyadan kopuk, uzayla barisik calisageldigim ve gazete-televizyonlara hic bakmadigim bir haftalik bir zaman diliminde ulkemde "e-muhtira" tabir edilen yazilar, cumhurbaskani secimi, cumhurbaskani esi, erken secim, secim yasasi tartismalari yasandi. Once dedim ne oluyor. Sonra simdi buraya yazarkenki gibi biraraya getirince tum tartismalari Turkiye uzak-yakin tarihi ile benzerlikleri gorulebilir oldu. Umutsuzluga kapilabilir insan. Kapilmayalim. Yalniz sorun temelde, insanin kendisinde, once bunu bilmek gerek.

Dunya nasil isliyor konusunda benim icin ogretici orneklerden biri, onceki yazimda sozettigim Ermeni-Turk etkinligi olacak olan konser ve yiyecek ikraminin son gunde iptalidir. Iptalin nedeni Ermeni lobisi. Hic mi hic Turk tarafiyla ilgisi yok iptalin. Ermeni lobisinin konsere gelecek olan iki Turk iki Ermeni muzisyenden Ermeni olanlarini tehdit etmesiyle ilgilis var. Tehdit derken, muzik hayatlarina iliskin - e yeterince guclu sanirsam. Olaylar hakkinda biraz ayrinti verecek olursak soyle: Duzenleme kurulundaki bazi Turk ogrencilerin Ermeni soykirimi olmadigina iliskin goruslerini daha once belirtmis olmalari Ermeni lobisi ANKA'dan bazi insanlarin hosuna gitmiyor. Bu insanlara gore Ermeniler boyle Turklerle biraraya gelmemeli, bir etkinlik duzenlememeli. Halbuki etkinlik bir konser ve sonrasinda yiyecek ikrami. Konseri verecekler Ermeni ve Turk, calinacak sarkilar Osmanli donemi Ermeni muzisyenlerinin besteleri. Konser oncesi veya sonrasi herhangi bir panel, tartisma, konusma plani yok, dolayisiyla kimse cikip soykirim veya degil lafi etmeyecek. Onemli olan bir diyalog olmasi. Duzenleme kurulundaki Ermeni ogrenciler lobiden bu rahatsiz kisisleri ikna etmeye ugrasiyor ama rahatsiz kisiler ikna olmuyor. Ikna olmayinca da muzisyenleri konserin olmamasina ikna ediyorlar, muzik piyasasindaki geleceklerine yonelik cumlelerle. Isin ilginc yani ogrenciler bu etkinligi duzenlerken bunu kendi baslarina yapiyorlar ve oyle onemli Ermeni veya Turk kuruluslarindan yardim almiyorlar hatta onlara haber dahi vermiyorlar cunku bu aslinda universitenin ogrenci topluluklari tarafindan duzenlenen gayet yerel bir etkinlik. Ama Ermeni lobisinden bir takim insanlarin haberi oluyor ve duzenleme kurulundaki Ermeni ogrenciler ve koseri vereceklerden Ermeni muzisyenler hic tanimadiklari insanlardan - bir diger degisyle cep telefon numaralarini nereden ogrendiklerini bilmedikleri insanlardan- telefonlar aliyorlar.
Dunya boyle isliyor. Ermeni lobisi diye bir olusum var; bu insanlar "bir sekilde" Ermeniler icin lobi yapiyor; Ermenilerin ve Ermenistan'in "haklari icin, iyiligi icin" calisiyor, ornegin Amerika'nin buyuk sirketleri ve meclis uyeleriyle baglanti kurup onlardan Ermeniler icin "iyi seyler" yapmalarini istiyorlar. Peki bunu nasil yapiyorlar ?
Biz saniyoruz ki Ermeni soykirimi var dediginde bu insanlar demokratik bir toplumun bireyleri tarafindan bilimsel yontemlerle yapilan arastirmalar sonucu bu cumleyi soyluyorlar. Sanabiliriz cunku bu lobi bircok ulkede Ermeni soykirimini kabul eden, reddine para, hapis cezasi verdiren yasalar cikarttiriyor. Biz de yine saniyoruz/sanabiliriz ki bu ulkelerin meclisleri bu konuda bilimsel yontemlerle arastirma yapmis veya yapilan arastirmalari okumus, hak vermis. Sanabilirdik, ornegin bu ogrenci topluluklarinin Amerika'da kendi okuduklari universitede yapacaklari konserin nasil iptal edildigini bilmeseydik. Simdi bir daha soruyorum, peki bunu nasil yapiyorlar ?
Tamam, devletler arasi politikalarda kardeslik, esitlik, insanlik gibi guzel sozcuklerin gecerli olmadigini biliyoruz. En azindan o guzel sozcukler sadece devletlerin kendi vatandaslari (ya da onlarin bir kismi demek daha dogru) icin gecerli, karsi taraf icin degil, bu tur politik iliskilerde. Benim icin acikli olan, bu olayin devletler duzeyinde degil, kurumlar duzeyinde de boyle oldugunu gormek oldu. Hem de oyle bir kurum ki, butun soydaslari uzerinde "o ya da bu sekilde (her yol mubahtir anti-demokratik yontemlerle)" etki sahibi. Istenen nedir diye soruyorum ben bu durumda. Iletisime kapali, demokratik olmayan bir kurum ne kadar guzel seyler istiyor olabilir? Savundugu seyler ne kadar dogru olabilir?

Dunya nasil isliyorun etki kismina tepki: yani bu tur bir kurum karsisinda nasil bir tavir takinmali sorusunun yaniti. Once korkutucu gorundu gozume bu sorunun olasi yanitlari. Cunku ilk bakista oyle anti-demokratik ve iletisime kapali bir kurum karsisinda en uygun durus ayni bicimde olurmus gibi duruyor. Ama hayir. Biz demokratik yapilasmada, iletisime acik, ama karsisindaki bu kurum ve onun "etkisi" altinda konusan insanlarin dedigine gozu kapali inanarak, guvenerek degil, kendi arastirmasini yaparak, once -evet bu devletler arasi politika ve devletler yok olmadigi surece bunu yapmak baki gorunuyor, ki zaten karsidaki de bunu yapiyor- kendi ulkemizin insanini dusunerek davrandigimiz surece, boyle bir kurumla da gerektigince basa cikabiliriz. Saflik devletlerarasi arenada ise yarar birsey degil. Buna ragmen gozu acik ve iyi niyetli olunabilir inancindayim ben.

29 Mart 2007 Perşembe

etkinlik - uzaklarda da olsa güzel

Brown Üniversitesi'ndeki Türk Kültür Topluluğu ve Ermeni Öğrencileri Topluluğu ortak bir konser düzenliyor: bakın burada.
İkili iletişime adanmış ve de Hrant Dink'in anısına. Osmanlı döneminde Ermeni besteciler konulu; onların eserlerinin çalınacağı bir konser. Hımmm, bir de ardından Ermeni-Türk yiyecek ikramları var;)
Böyle şeyler görmek çok mutlu ediyor beni; umutlandırıyor! İlk yolluk yazısı biraz kıyak barındırıyor ama olsun varsın; böylece umutlu bir başlangıç oldu!

27 Mart 2007 Salı

garden state

Birkac hafta once izledik bunu da. Cok iyi gelmisti. Bir daha izlerim; izlerim de izlerim.
Basta "ho noluyo; bu nasi bi film boyle" diyo insan (insan->ben; her zamanki gibi). Hatta imdb'den yuksek not almis diye secmistik bu filmi ama ozellikle Natalie Portman'in varligina guvenerek. Ama film siradisi ama bir yandan da super siradan, 8. sinif Amerikan filmi edasiyla (cunku aslinda siradan issiz gucsuz Amerikali genclerin hayatini gostererek) basliyor. O yuzden Natalie Portman cikana kadar icimizi bir suphe kapladi; "aceba nasi bi film cikacak yahu; ilginc ama tuhaf ve de tuhaf ama ilginc gorunuyor" diyerekten. Zaten Natalie de geldi bir sure sonra ve filmin orta yerine oturdu.
Filmin diger basrol oyuncusu Zach Braff, ayni zamanda filmin senaristi ve yonetmeni. Yetenekli bi insan kendisi. Bilmiyorum herbiseyini kendi yaptigi boyle guzel bir baska film daha cikarabilir mi ama bu gayet guzel olmus. Asmis diye tanimlayabiliyor insan filmi sonunda.

Filmdeki olaylar, hayat tarzi, ne yapacagini bilmeyen, cesitli travmalar atlatmis ama dunyayla kopuk, aslinda ruhsuz hayatlar suren insanlara ait. Ama sonra, birseyler oluyor; ask giriyor devreye. Hic de oyle romantik komedilerdeki gibi degil; ama yine de ask ve yine de romantik; oldugu gibi, gencecik insanlarin yeniyetmeligi, cekincesiyle.
Zaten iste hayatla ilgili ve askla, birliktelikle, yol arkadasligiyla ilgili kilit seyler soyluyor film. Cozmus olayi. Hem de guzel cozmus. Butun kafa karisikligina ragmen yalin ve ferah bir havasi var.

26 Mart 2007 Pazartesi

the last king of scotland

Yeni izledim, hatta iki kez; once sinemada, sonra evde. Hemen soyleyeyim; iyi film.
1970lerde Uganda'da darbeyle yonetime gecen diktator Idi Amin donemini anlatiyor. Iskocya'yla olan ilgisi de Idi Amin'in kisisel doktoru olan Iskoc bir cocuktan (cocuk dediysem genc adam iste canim) ve Idi Amin'in Iskocya sevgisinden kaynaklaniyor. Tabii bu sevgide Amin'in Britanya ordusunda gorev yaparken iyi asker, iyi insan Iskoclarla beraber carpismis olmasinin payi var. Belki de onu bulundugu konuma getiren Ingilizlerden cok, bagimsiz bir ulus olmayan Iskoclara sempati duymasi bir cesit empatiden kaynaklaniyor. Uganda'nin bagimsizligini kazanmasi 1960lar; Idi Amin'in basa gecmesinden 9 yil once.
Amin, yonetimde bulundugu 8 yil boyunca kendisine ve yonetimine muhalefet ettikleri gerekcesiyle 300.000 (yaziyla ucyuzbin) insan oldurtmus bir adam.
Filmin baslarinda guzel, renkli bir Uganda var; butun fakirligine, hastaliklara ve egitimsizligine ragmen. Zaten filmde surekli oldurulen insanlar gosterilmiyor, onun yerine olan biten daha cok "beyaz" genc adamin gozunden aktariliyor. Dolayisiyla Ugandayi kolonilestiren ve Idi Amin'i basa getiren (sonra da indirmeye calisan) Ingiltere ve diger "beyaz"larin tum rezil bakis acilari var filmde. Zaten bence filmi etkileyici kilan hem Uganda'nin halini, hem onlarin hem de onlardan olmayanlarin bakis acilarini yansitabilmesi. Ozellikle de batinin Afrikalilara yaklasimi; hem kisisel hem de devletler duzeyinde. Ama bunlar filmde inceden islenen unsurlar; oyle gozunuze gozunuze sokularak degil yani. Dolayisiyla "ben politigim", "ben sanat filmiyim", "ben Holywood filmiyim" diye bagirmiyor ama hepsi de filmde var.
Ben filmin sonunda kendimi o Iskoc adam gibi hissettim ve cok buyuk bir huzursuzluk duydum bundan. Ozellikle sonlardaki diyaloglar olan biteni cok iyi anlatiyor.

Butun bunlar bana sunu hatirlatiyor bir kez daha: Afrika gozden cikarilmis bir kita. Bati oradaki dogal kaynaklardan baska birseyle ilgilenmiyor. Bir de tabii orayi silah pazari olarak kullanmak ve de ekilebilir alanlarini kendi istegine gore degerlendirmek disinda. Ve bu yaklasim hala ve azimle suruyor. Ve sadece oradaki degil diger bircok yerdeki ulkeye uygulaniyor. Kucuk olcekli; bireysel kucumsemelerin, hak ihlallerinin, somurulerin, sorumsuzluklarin, umursamazliklarin buyuk olcekteki hali bu. Hersey herseye baglaniyor goruldugu gibi. Dikkatli olmak gerek.

14 Şubat 2007 Çarşamba

bir film/mutlak kararlar

Dun aksam The Life of David Gale adli filmi izledik. Idam cezasiyla ilgili bir film. ABD'nin Teksas (Texas) eyaletinde geciyor; gercekte de yasalarinda idam cezasinin var oldugu ve uygulandigi bir eyalet. Ulkenin baskaninin ve petrol zenginlerinin memleketi. Filmdeki tanima gore "Incil kusagi"nda oldugunuzu kiliselerin ve hapisanelerin sayisinin, ABD'nin unlu kahveevi zinciri Starbucks'lardan fazla olmasindan anlayabileceginiz bir yer.
Basrollerde Kevin Spacey ve Kate Winslet var. Ikisini de begeniyorum; hem oyunculuklarini hem de oynamayi sectikleri filmleri. Kevin amca idam cezasina karsi ve ayni zamanda bunu protestolar, bildiriler, soylesilerle ifade eden bir grubun uyesi ve universitede ders veren bir felsefe profesoru. Gerci film o hapisanedeyken ve idam edilmesine sanirim bes gun varken basliyor. Kevin amca uc ayri mahkeme tarafindan idam karsiti gruptan yakin arkadasi bir kadina tecavuz etmek ve oldurmekten suclu bulunmus. Kate abla (yoksa ayni yasta miyiz ya -hoh neyse birkac yas varmis aramizda) da Kevin amcayla idamdan onceki uc gun ikiser saatlik roportajlar yapmakla gorevli gazeteci. Kevin amca Kate'e hayatini; onu buraya getiren yolu anlatiyor. Filmin basindan itibaren Kevin amcanin masum olabilecegi suphesi geziyor ortalikta. Ama mahkemece suclu bulunmus olanlarin suclu veya masum olduklarina bakmaksizin idam cezasinin ne kotu-kati-aci birsey oldugunu soyluyor bu karsit grup. Yine de tabii bunu anlatmanin en etkili yolunun masum birinin idam edilmesi gercegini ortaya sermekten gecitigini bilerek.
+Dikkat; bundan sonrasi bir miktar spoiler etkisi yapabilir+

Filmin ozu, sevgilim kocamin filmden sonra soyledigi gibi*: "Adalet sistemi yanilabilir. Yanilabilen bir sistemle mutlak kararlar vermemek gerekir."


* Sozcuklerini birebir hatirlamiyorum; kendisi daha guzel ifade etmis olabilir.

** Alt bilgi: Ben bu filmi izlemeden once idam cezasina karsiydim (hala da oyleyim). Ama filmin sonlarinda filmin ne anlatmak istedigi konusunda bir afallama yasadim. Ozellikle Texas valisinin ettigi bir soz vardi; once salaksin dedigim ama filmin son sahnesiyle birlikte anlatilmak isteneni bulandiriyormus gibi duran. Ama sonra dusununce oyle olmadigina karar verdim. Insanlarin kendi kararlarina saygi duyarsak, sectikleri yontem aci ve sasirtici (ve hatta ilk anda psikopatca gelebilen) bir yontem olsa da ortada Texas yasalarinca bile idam edilmeyi gerektirecek bir suc yok. Dolayisyla donup dolasip sevgilim kocamin ettigi soze geliyor film. Ve tabii daha fazlasi da var; filmin anlattiklarini idam cezasina sIkIstIrmamak gerek.

21 Ocak 2007 Pazar

Savas alanlari - Radikal'den

Dünyada Irak Afganistan ve Filistin'in başını çektiği 40'a yakın sıcak bölge bulunuyor. Bunlar Ortadoğu, Afrika ve Asya'da yoğunlaşırken, kimisi en sert dönemini yaşıyor, kimi bölgelerde büyük trajedilerin ardından silahlar azar azar susuyor, bazı bölgelerde ise imzalanan ateşkeslere aldırmayanlar kan akıtmayı sürdürüyor:
İsrail-Filistin: Elli yıldır Ortadoğu'daki hemen hemen tüm savaşların çıkış noktası olan İsrail-Filistin çatışması hâlâ son bulacak gibi gözükmüyor. 2006'da en kanlı yıllarından birini geçiren Filistin'de en az 660 kişi İsrail güçleri tarafından öldürüldü. Bunlardan 141'i çocuk. Aynı dönemde Filistinliler tarafından öldürülen İsraillilerin sayısı ise 17 sivil, 6 güvenlik görevlisi olmak üzere toplam 23.

Irak'ta 650 bin sivil öldü
Irak: ABD işgalinin ardından iç savaşa doğru sürüklenen Irak'ta da durum farklı değil. Üç yıldır devam eden işgalin ardından ölen Iraklı sivillerin sayısı 650 binlerle ölçülürken, ABD'nin kaybı da üç bini aştı. ABD yönetimi, bu bataktan çıkabilmek için son çare olarak 21 bin 500 askerini daha Irak'a yollama kararı alırken, devrik lider Saddam Hüseyin'in 'göstere göstere' idam edilmesi yeni bir öfke dalgasının fitilini ateşledi.
Afganistan: ABD'nin müdahalesi sonrası NATO'nun denetimine devredilen Afganistan'da da savaş giderek şiddetleniyor. Özellikle ülkenin güneyinde güçlenen Taliban, bölgedeki NATO güçlerini zora soktu. Zaman zaman ölü sayıları Irak'la yarışır hale geldi. Olan yine arada kalan sivillere olurken, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birçok ülke ABD'nin ısrarlı çağrılarına rağmen çatışma bölgelerine asker göndermeye yanaşmıyor.

Karabağ'da 15 yıllık sorun
Dağlık Karabağ: Azerbaycan-Ermenistan arasında 15 yıldır 'dondurulmuş çatışma bölgesi' olarak statü sorunu çözülemediğinden silahlar zaman zaman konuşuyor. Bölge kısa süre önce tek taraflı referandumla anayasa kabul etti.
Çeçenya: Rus işgali altındaki ülkede silahlar susmuyor. Çeçenler Aslan Mashadov ve Şamil Basayev'siz direnişe devam ederken, 10 yıllık bilanço 230 bin can kaybı.
Somali: Afrika Boynuzu'ndaki savaşların en tazesi Somali'de. Halk desteğiyle ABD destekli savaş ağalarını yenen Birleşik İslam Mahkemleri (BİM), komşu ülke Etiyopya'nın işgaliyle dağılıp gerilla savaşına başladı. ABD özel timleri de ülkede Kaideci avına çıktı.
Sudan: 21 yıllık çatışma 1.5 milyon cana mal oldu. Darfur'da Hartum rejimine ayaklanan siyah Müslümanlarla çatışmalarda 400 binden fazla insan öldü, 2 milyon kişi mülteci konumuna düştü.
Ruanda: 1994'te etnik Hutuların Tutsilere soykırımıyla 800 bin insanın can verdiği Orta Afrika ülkesi hâlâ sıcak bölge. Yönetiminin eyaletlerin sınırlarını etnik yapılara göre tekrar düzenlemesi, çatışmaları azaltsa da, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC) sınırında iki kabilenin çatışmaları bitmiyor.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti: 2003'teki barış anlaşması ve geçici hükümet kurulmasına karşın çatışmalar sürüyor. 1994'te Ruanda'daki Tutsiler DKC'ye kaçınca en az 4 milyon kişinin öldüğü savaş başladı. Koltan, elmas gibi zengin madenlere sahip olan DKC'ye komşu ülkeler de müdahale etti. Ülkenin güneydoğusundaki Hutularla, Ruan'daki Tutsiler hâlâ karşı karşıya geliyor.

Afrika'da gerilim sürüyor
Burundi: Orta Afrika'da dünyanın en fakir ülkelerinden Burundi'de de aynı senaryo yaşanıyor. Belçika sömürgeciliğinin Tutsi azınlığı kayırmasıyla çıkan iç savaş 2005'te kâğıt üzerinde bitse de zaman zaman hortluyor. 15 yıllık Hutu-Tutsi savaşı 300 bin can aldı.
Keşmir: İki nükleer güç Hindistan ile Pakistan'ın paylaşamadığı ve uğruna iki kez savaştığı bölge... 1989'dan beri iki taraftan 100 bine yakın insanın hayatına mal oldu.
Sri Lanka: Tamil Kaplanları, ada ülkesinin kuzey ve doğusunda bağımsızlık için 21 yıldır savaşıyor. Bilanço 60 bin ölü.
Kolombiya: Hükümet, sağcı milisler ve solcu gerillaların 40 küsur yıllık iç savaşı, 100 binden fazla can aldı. Yılda en az 3 bin kişi ölürken, milyonlar mülteci haline geldi. Farc gerillalarıyla barış görüşmeleri 2002'de çökerken, sağcı hükümeti ABD destekliyor. (Dış Haberler)

20 Ocak 2007 Cumartesi

buyuk buyuk

Dunya duzeni ne ara kim tarafindan kurulmus birseydir mirim soyler misiniz bana? Ulkelerin cikarlari - daha dogrusu bireyler icin ulkelerinin cikarlari - diye birsey varoldugu surece bu dunya boyle - savaslarla, oldurmelerle, kavgalarla, fakirlikle, haksizliklarla- kavrulup gidecek kendi yaginda. Ulkelerin cikarlarindan once, bireyler kendi cikarlarinin ucunun nereye dayandigini bilmedikleri, kestiremedikleri surece, baskalariyle birarada yasamayi bilmedikleri, ogrenmedikleri surece bu dunya boyle - mutsuzlukla, aciyla, kavgayla, kanla- kavrulup gidecek bizleri de alip icine.
Her birimiz olan biteni degistirme gucune sahibiz. Ancak - bunun basarili olmasi, kalici ve surekli olmasi icin iki sey gerekiyor: birini sevmek ve "oteki"nin varligini istemek. Her kisi icin uygulanabilir iki sey. Ve her kisi uyguladigi surece dunyayi daha guzele dogru degistirecek iki sey.
Tek korkum genetik. "Kotu"luk denilen seyin genetik olmasi korkutuyor beni. Ama yine de otokontrolu olan, dengesi herkesi yaklasik ayni oranda mutlu eden bir isleyiste kotuluklerin de buyuk olcude kontrol altina alinabilecegine, kotuye meyillerin isleyise ayak uydurabilecegine, saklandiklari yerlerden hic cikmayacaklarina inaniyorum. "O yapiyor ben neden yapmayayim" dusuncesinin "iyi" - yani herkesi yaklasik ayni oranda mutlu eden, herkese ayni sansi taniyan: demokratik bir isleyis- bir yonde de, iyiye yonelmek icin de varolabilecegini dusunuyorum.
Kisa ve uzun vadede hem bireyin kendisi hem de herkes icin olabilecek en iyi duzenin demokrasi oldugunu dusunuyorum ben. Isterse dunya melegi, adalet timsali biri ciksin gelsin, adam etsin butun ulkeleri; insanlar demokrasinin farkina varmadikca o duzen surup gitmez, o biri olunce simdiki halini gelir bulur.
Saygi duymali insan kendinden baska varliklara da. Ve birini sevmeli; ister yar, ister anne baba, ister kardes, ister dost olsun sevdigi. Birini seven birey bir baskasi tarafindan sevilen birine kiyamaz gibi geliyor bana; cunku sevdigini kaybetmenin acisi ne menem birseydir anlar, hissedebilir:
"Iki kisi, duruyorlar orta yerde: bir metro duragi, durakta yalnizlar. Birinin elinde silah digerine dogrultmus tutuyor, silahi dogrulttugu kisinin yuzu yan donuk ona bakmiyor. Yo, biri daha var; yalniz degiller. Basina silah dogrultumus olanin arkasinda, biraz uzaginda duruyor. Gozleri kipirtili - hani su Japon cizgi filmlerinde aglayan karakterlerinki gibi. Ben diyor, silahi tutana, onu seviyorum. Ben, diyor, sana hicbir sey yapmadim, ama sen simdi benim sevdigimi vurursan bana en buyuk kotulugu yapacaksin. Ocunu, sana yaptiginin bedelini, ofkeni, hakkin oldugunu dusundugunu ondan degil benden almis olacaksin. Ben, onu seviyorum."
Ulkelerden bahsetmiyorum ben; insanlardan bahsediyorum. Birini sevmek ve kendinden baska varliklara saygi duymak; onlarin varligini, onlarin da kendi gibi haklara, kosullara sahip olabilme sansini-ozgurlugunu (Ayni haklara ve kosullara sahip olarak baslarsin yola, sonra herkes kendi yeteneklerine gore kosullarini gelistirir. Adalet herkesin bu haklari ve kosullari birbirine saygiyla, digerininkini yok etmeden kullanmasi icin calisir.) istemekten bahsediyorum.
Ulke politikasindan sozetmiyorum; birey politikasindan soz ediyorum. Buyuk buyuk laflarmis gibi duruyor bunlar ama degil; kucuk, sadece kisilerin kendi icin laflar; senin, benim icin laflar.